26 Aralık 2018 Çarşamba

Köle Olma, Özgür Ol.


Cahillik takıldı bugün aklıma, tahammül edemediğim tehlikeli bir durum. Sözlük anlamı olarak bilgisizlik diyor kısaca ama burada bir tezat var cahil insanlar da tam tersi her şeyi çok iyi bildiklerini sanıyorlar hem de şiddetle sanıyorlar, hem de çok çok konuşarak bildiklerini ispat etmek istiyorlar hatta karşısındakinin hiç bir şey bilmediğini düşünerek onları aşağılıyorlar, hep bir savunma, fikirler hiç değişmiyor, hep haklılar... İşte bir toplumu tehdit eden en kötü hastalıklardan birisi bu çünkü bulaşıcı ve bulaştıkça daha da büyüyerek cehaleti oluşturan sinsi bir oluşum. Etrafımızda muhakkak böyle insanlar vardır, üniversite bitirmek falan değil bu okumakla ilgili değil düşünmekle ilgili. Düşünebilmek, algılayabilmek, anlayabilmek, empati kurabilmek, öğrenmeye açık olabilmek... Cahillik çok enteresan hep birbirini tetikleyen olumsuz duygular oluşumu.Yani cahil insan her şeyi çok iyi biliyor ya işte o yüzden kendisi hep haklı. E hep haklıysa karşısındaki ona bir şeyleri nasıl kabul ettirebilir? Ettiremez. Sinirlenir cahil sesini yükseltir ya da konuyu çirkinleştirerek kendi fikirlerini savunmaya başlar çünkü o buna inanmıştır bir kere. Peki nasıl inanmıştır? Bu kadar körü körüne savunuyorsa eğer çokta fazla bilmeden inanmıştır, ya güvendiği birinden duymuştur öyle olması gerektiğini ya da etrafındaki çoğunluk inanıyordur (aidiyet) o da benimsemiştir bu fikri ve doğrudur o kadar! He bir de mümkünse kanıtı olmasın bu fikirlerin o zaman körü körüne savunmak daha da iyi çünkü bitmek bilmeyen inatlar onların işi, zaten yeniliğe açık olsalardı hiç konu buralara gelmezdi. Değişim hiç olmasın hep eskide kalsın aman şimdi yeni şeyler için alışkanlıklardan vazgeçmek gerekecek, alışkanlık demek rahatlık demek, yeni hareketler için biraz düşünmek gerekecek falan aman Allah korusun zahmete girecek cahil!

Şimdi bu yukarıda bahsettiğim canavar cahillere kızıyorum da, bir de TDK'nın bahsettiği "Bilgisizlik, bilgisizlik hali" cahiller var. Köylerde kasabalarda nice amcalarım teyzelerim, kardeşlerim, abilerim, ablalarım var bilgisizlik halinde kalmış onlar iyi niyetlidir, kimseye değmeden ihtiyaçları kadarıyla yetinerek (olması gereken) yaşayan insanlardır aslında ama maalesef buradaki saf bilgisizlik hali de cahil avcılarının eline düştüğü zaman cehaleti oluşturmada etkili oluyor. Cehalet toplum psikolojisinden besleniyor ve ne yazık ki toplumun ön gördüğü şekilde hareket etmek ise insanlara daha rahat, risksiz ya da olması gereken gibi geliyor bu yüzden de içleri çok rahat. Aslında cehaletin bu çağda bu kadar etkin olması şaşırtıcı bir o kadar da planlı gibi eğer düşünemiyorsan kolayca yönlendirilebilirsin demektir, kitleleri kolayca yönlendirmek ise her istediğini rahatlıkla yapabilmektir. Kendi menfaatleri için toplumu ateşe atan insan örnekleri tarihte çokça görülmektedir hatta maalesef hala görülmektedir. İnsanoğlu egolarını alt etmeyi öğrenemediği sürece de devam edecektir.



Peki ne yapmak lazım?

Hoşgörü lazım, sevgi lazım, anlayış lazım.

Cesaret, çokça araştırmak, sorgulamak, çokça düşünmek lazım. İnsanın kendi fikri kendi doğrusu olması lazım, Ali ya da Veli öyle diyor diye inanıp peşinden gitmemek lazım. Hiç kimse kimseye kendi fikrini kabul ettirmek zorunda değil, herkes kendi düşüncesinde hürdür, inanmak istediği yolda ilerlemekte hürdür. Ayıptır, o ne düşünür bu ne der gibi düşünceler beynimizde dolaştığı sürece esarete mahkum kalıyor düşünceler... Hem de kim ya da kimler için biliyor musunuz, sizi eleştirdiği şey başına geldiğinde kendini haklı çıkartmak için türlü dansözlüğü yapan bir takım insanlar için. Kendi fikri olmayan insan başkasının fikirlerine ait olmaya mahkum halbuki ne kadar güzel ne kadar özel bir şey kendi fikrinin olması ne kadar güzel bir şeydir bir konu hakkında farklı fikirlerde olan kişilerin tartışabilmesi, birbirlerinden bir şeyler öğrenmesi, bakış açısı kazanması, değişimden yeni fikirlerden korkmaması...

"Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür" Türkiye için her birey kendine düşen görevi yapmalı, bu sinsi cehalet hastalığı hiç bir toplumun kaderi olmamalı.

İçinde bulunan şartlarda güçlü olsalar bile cahillerden uzak durmalı çünkü onlar kendi menfaatleri için ilk önce kendinden olmayanlara zarar verirler ve eninde sonunda yine kendi menfaatleri için yanında olanlara da zarar verirler, hiç kimse kendilerinden daha değerli değil.


Sevgilerimle,
















8 Aralık 2018 Cumartesi

Yaşa gitsin!



Bir bilenler…

Tecrübe ettiğimiz olaylar, duygular bizi benzer tecrübelerde hem kendimiz için hem de başkaları için bir bilen yapıyor. Ancak, “Tecrübe yediğimiz kazıkların toplamıdır” diye bir deyiş de var ya maalesef genellikle tecrübe edinmenin içerisinde bir can yanması var bu yüzden bu bilir kişiler genellikle olacakları kötüye yorarak nasihat ediyorlar. Ama yine de her şey olacağına varıyor çok bilsen de bilmesen de ve iyisiyle kötüsüyle…

Bir yerde okumuştum, eğer bir şeyi tüm kalbinle istersen evren o şeyi gerçekleştirmek için harekete geçip seninle iş birliği içerisinde olacaktır diyordu. Bu yüzden olumlu düşünceler içerisinde olmaya çalışırım çünkü farkında olmadan kötü bir şeyi de isteyebilirim ve evrenle iş birliğimiz sürecinde bunu da gerçekleştirebilirim. İşte bu bilir kişiler etrafta çok fazladır ve sohbetlerimiz esnasında hemen başımıza gelebilecek kötü olayları aklımıza sokarak şu bizim iş birliği meselemize zarar veriyorlar. İstediğin amaç doğrultusunda kendi planlarını yapıp biraz yol almışken bu insanların olumsuzlukları enerjini de olumsuz etkiliyor ve iş birliği bu yönde ilerlemeye başlıyor.

İnsanız paylaşmak istiyoruz yani kendimden örnek verirsem hiç ağzımı tutamam, yeni bir şey yapmaya karar verirsem hemen herkese anlatırım, genellikle de daha önce varılan kötü sonuçlar çıkar karşıma böylece ya hemen vazgeçerim ya da soğur sonra vazgeçerim sonuçta vazgeçiyorum/uz. Ama neden? Ah bilir kişiler ah, kendi korkularınız, kendi acılarınız, kendi başarısızlıklarınız oldu diye herkese öyle mi olacak? Belki de olacak ama yaşamadan kimse bilemez.

Bu insanlardan uzak durunuz, duramıyorsanız dedikleri bir kulağınızdan girip diğerinden çıksın dinlemeyiniz, dramatik programları seyrederek aklınıza böyle şeyleri yer ettirmeyiniz kısacası olumsuz olan ya da size olumsuz hissettirecek şeylerden kaçınınız. Hep olumlu hep pozitif olunuz ki enerjiniz de bu yönde ilerlesin ve hayatınıza bu yönde sonuçlar getirsin.

Şimdi bunları yazarken gülümsüyorum, şu anda bir bilenim.

Sonuç;

Yaşa gitsin!




7 Aralık 2018 Cuma

Mavinin içinde yürüdüm…




Mavinin içinde yürüdüm.


Deniz kenarında bir yere uğrayıp bir işimi halletmem gerekiyordu yağmur başlamadan halledebilmek için arabadan fırladım, çantam, montum her şeyim arabada kaldı. Görevim yağmura yakalanmadan işi halledip geri dönmekti, yağmur uzunca zamandır yağdığı ve yollar batak olduğu için arabayla giremeyeceğimiz bir yerdi burası. Hızlı hızlı yürümeye başladım bulutlar yüklü ve yağmur çiseliyordu. Yağmuru severim, rengi koyudur ama kokusu, sesi çok güzeldir hatta yağmur hayattır. Ben hızlanıyorum çiseleme hızlanıyor belli bir kıyamet kopacak arkama dönüp baktım ve o bildiğimiz siyaha yakın alacalı gri gökyüzü hazırlığının son aşamasında. Fakat o anda deniz kenarına yaklaştıkça önümdeki maviliği fark ettim. Denizin ve gökyüzünün o koyu güzel maviliği birleşmiş masmavi bir koridor oluşturmuş ve ben o koridorda tek başıma yürüyorum sadece zemin toprak, onun dışında her yer mavi. Yavaşladım, biraz ıslanmanın bana bir zararı olmayacaktı anı yaşamalıydım. Tabi çağımızın gerekliliği ya hemen fotoğraf çekmek istedim ama cep telefonumu yanıma almadığımı hatırladım İyi ki de almamışım, o açı bu açı diye düşünürken bu hissettiklerimi hissedemeyecektim…

Mavinin içinde yürümek…

Evet, mavinin içinde yürüyerek işimin olduğu yere geldim işimi hallettim ve geri döndüm. Şimdi önüm sağım mavi, solum koyu gri ama ben sağıma bakıyorum mavide kalmak istiyorum o kadar güzel ki… Mavinin içerisindeyim şimdi de şıpırtılar başladı, yağmur hızlanmıştı ve ortamın sessizliğinde duyduğum denizin şıpırtısıydı. İsim vermek gerekse “Sessizliğin şıpırtısı”, “Sessizlikteki şıpırtı”? Bilemiyorum neyse ne çok huzurluydu.
Duyuyorum, görüyorum, kokluyorum, dokunuyorum…

Ve ıslanıyorum.

Bakışlarımı denize doğru çevirdiğimde koyu maviliğin içinde bir karabatak kafasını suya daldırıp çıkartıyordu o an etraftaki tek canlı ikimizdik. Yağmurun hızlanmasıyla adımlarım da hızlandı ve boynumun müsaade ettiği kadar karabatağı seyrederek yürüdüm. Artık önüme bakma zamanım geldi mavilik yerini koyu griye bıraktı bulutlar tam olarak döktürmemişti ama üzereydi. Bir yanım aman hasta olursun ıslanma koş, bir yanım aman ne olacak ki bu an kaç kere yaşanır keyfini çıkar derken ıslana ıslana arkadaşın evine vardım, içeri girmemle yağmur bardaktan boşalmaya başladı. Herkes iyi miyim diye sorarken bir rüyanın bir şiirin içerisinden geldiğimi çok çok iyi olduğumu söyledim. Bu yağmurda beni oraya gönderdikleri için söyleneceğimi sanmışlardı şaşırdılar. Ben ise yüzümde gülümseme dökülen yağmura bakmaya devam ediyordum ve birkaç dakika da olsa mavinin içinde yürümenin büyüsü içerisindeydim hala.

Bir daha böyle bir anı yakalayabilir miyim bilmem ama bu zaten hiç aklımdan çıkmayacak hem muhtemelen yakalasam bile bu ilk sefer ki gibi tat bırakmayacak;
Mavinin içinde yürüdüm, hiç unutulmayacak.